Pazar, Ocak 07, 2007

Milli Sermaye


Devletler, hükümran oldukları vatanda, varlık nedeni oldukları vatandaşlarına, başta, güvenlik, sağlık, eğitim, bayındırlık, hukuk, ekonomik, sosyal, kültürel hizmetler sunarlar. Bu hizmetler için gereken maddi kaynaklar, vatandaşlardan alınan vergilerden oluşur. Bu vergilerin ana unsuru ise girişimcilerin sahip oldukları sermayedir. Bu hizmetleri yürütecek kadrolar ise vatandaşlar tarafından değişik siyasal yollarla oluşturulur. Burada unutulmaması gereken, milletler var oldukça, devletlerin var olacağıdır. Rahat anlaşılabilir ki, bir millet devletine, milli girişimcisinin sahip olduğu milli sermaye kadar sahiptir. Hangi siyasal yolla, kimler bu hizmetleri yürütmek için seçilirse seçilsin ancak devletin maddi kaynaklarini kimler veriyorsa, onlar verenleri gözetmek zorunda kalırlar. Bu zafiyet gaflet olarak başlar, delalete ve ihanete kadar uzanır.

Emperyal güçler, bir ülkenin kaynaklarına göz diktiklerinde içten ele geçirmek için genellikle yabanci dili, kültürü ve sosyal hayatı özendirerek işe başlarlar. Vatandaşlar yabancilari taniyinca bu defa sınıf kardeşliği, din kardeşliği, insan kardeşliği vb. empoze edilir. Artık bazı vatandaşlar ayni tarihten, kültürden gelmediği halde, ayni dili konuşmadıkları halde, başkalarını daha yakın görür olurlar. Bir insan sadece kendi anadilinde düşünebilir. Ortak düşünce üretemiyeceği bir insan, bir insana nasıl daha yakın olabilir? Milletler ancak uzun çağlarda giderek artan işbirliğiyle birbirlerine yakınlaşırlar. Mademki aynı dili konuşamıyoruz; O halde bir yabancıyı nasıl kendi milletimizden daha yakın görebiliriz? Nasıl olurda bir yabancı dili, kendi dilimizin üstüne koyarız? Nasıl olurda kendi tarihimizi, kendi sanatimizi, kendi müziğimizi, kendi edebiyatimizi, kendi coğrafyamizi daha az biliriz? İşte bu yabancilaştirma süreci kendi kimliklerinde zaafı olan seçilmişlere kendi girişimcisini sınırlama, devletin iyi işletemediğini sebeb göstererek devletin kaynaklarını ‘özelleştirme’ adına yabanci güçlere veya onların iç ortaklarına devretme, kendi milletine dönmek varken dış kaynaklara borçlanma kararlarını aldırtabilir. İşte bu yabancılaştırma milletin alt kimlikler içinde örgütlenmesine emperyal güçlerin çıkarları adına birbirlerine kırdırılmasına kadar uzanabilir.

O halde, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olması milli girişimciliğin artması ve gelişmesine bağlıdır. Yoksa kadrolarınının yabancılaşma orani o ülkenin içten mi? dıştan mı ele geçirileceğini belirler sadece… Unutmayınız ki her milli işletme bir kaledir. Günümüzde artık kesintisiz, düşük yoğunluklu, gayri nizami yürüyen savaş ekonomik savaşa dönüşmüştür. Günümüz kuvayı-milliyecileri öğünmeli, çalışmalı ve güvenmelidir !

Hiç yorum yok: