Salı, Aralık 30, 2008

KOBİLER NE YAPMALI?

21.yüzyıl; Sanayi toplumunun, bilgi toplumuna dönüşeceği bir yüzyıl olacaktır. Bilgi toplumu ne demektir ve bu dönüşüm yaşamın hangi boyutlarında kendini hissettirecektir? Küçük üretim organizasyonları ne yapmalıdır? Yazar, bu denemede konuyu tartışmaya açacaktır.

Elbette tüm toplumsal tarih boyunca insan ihtiyaçlarının nasıl daha çok, daha kolay, daha hızlı, daha ucuz, daha kullanışlı, daha estetik, daha çevreci, daha sürekli, daha güvenli karşılanacağı sorusuna verilen cevabın niteliği ekonomik organizasyonlar için belirleyici olmuştur. Bu soruları daha iyi yanıtlayan bilgi sahipleri, toplumsal güç ve büyüklük kazanmıştır. Böylelikle bilgi her zaman toplumsal yaşamın içinde olmuştur ve önemsenmiştir. Ancak bilgi toplumunda olan, zaman içinde bilgi ekonomisi dışında bir ekonomiyi olanaksız hale getirmektir. Artık tüm bireyler, ilişkiler, süreçler, organizasyonlar ve devletler bilgi yarışı içerisinde olacaktır. Bu yarışın dışındaki her oyuncu oyunun dışına itilecektir. Çünkü insanlığın ilk buhar makinesine kadar ürettiği bilgi (1700'ler sonu), elektriğin keşfi ve toplumsal hayata girmesine (1900'ler başı) kadar olan sürede bir kat daha artmıştır. Aynı şekilde transistörün keşfi ve ekonomiye katılımı (1950' ler) ile tüm insanlık bilgisi üçüncü çevirimini tamamlamıştır. Kişisel bilgisayarların ortaya çıkması (1970' ler) ile dördüncü çevirim olmuştur. Sonrasında çevirim süresi giderek kısalmaya başlamıştır. Öyle ki Google'dan sonra insanoğlu her 12 saatte bir, tüm tarih boyunca ürettiği bilgiyi, yeniler olmuştur. Bu gerçek, bu çağda bilgili insanlara yer olmadığını anlatmaktadır. Bir şeyi öğrenmek ve onu hayata geçirmek için gereken sürede o bilgi ekonomik değerini kaybetmektedir. Artık örgün okul sitemine ihtiyacımız yoktur. Öğretmek amacıyla çok büyük bir kesimi ekonomi dışında tutmaya ihtiyaç yoktur. Yeni birey; sürekli öğrenen, ama kendi kendine öğrenen, kendi deneyiminden öğrenen bireydir. Yeni birey; güçlü iletişim becerileri olan ve takım çalışması yapan bireydir. Yeni ekonomi, kendi özgün bilgisini sürekli geliştiren ve bunun ekonomisi üzerinde duran organizasyonlar gerektirmektedir. Peki buraya nasıl gideceğiz, bu dönüşüm hangi ana başlıklar altında olacak? Ne yapmalıyız?

1. OTOMASYON: Tarihte insanlar diğer memelilerden, ihtiyaçlarını karşılamak için alet kullanma ile ayrıldılar. Alet kullanmanın altında ise topluluk halinde yaşama vardır. Bu ise varlığını, bireyleri arasındaki iletişime yani dile borçludur. Ortak bir dille bir arada yaşam, uzmanlaşmayı, alet kullanmayı getirmiştir. Uzmanlaşma yukarıda bahsi geçen; makineleşme, elektrifikasyon, kontrol, otomatik kontrol ve yapay zeka teknolojik aşamalarına ulaştırmıştır. Artık üretim, karanlık ortamda, insansız yapılabilir olmuştur. Günümüzde üretim, akıllı otomasyon süreçlerine neyin, hangi şartlarda, nasıl, ne zaman, nerede yapılacağı bilgisinin aktarılmasından ibarettir. İnsanlar sadece özgün, ileri ve kullanılabilir bilgi üretmekle meşgul olacaktır. Bir üretim organizasyonu için yapılması gereken; üretim teknolojisini akıllı otomatlara çevirmektir. Tabi bu dönüşümün gerektirdiği yatırım önemli bir kaynak gerektirebilir. Bu ise dönüşümün ikinci boyutunu tartışmaya açmamızı gerektiriyor.

2. ENTEGRASYON: Bu yüzyıl sanılanın aksine büyük işletmelerin değil, kobilerin yüzyılı olacaktır. Büyük, kurumsallaşmış organizasyonların yaratıcılık gücü, bilgi üretme hızı, karar alma hızı çağımız gerçeği ile bağdaşmayacak kadar yavaştır. Peki nasıl olacak? Şöyle hayal edin; Bir küçük organizasyon, bir üretim sürecinin bazı alt süreçlerini gerçekleyecek ve bir diğeri başka süreçleri ve bir diğerleri başka süreçleri...Bazı organizasyonlar orada, bazı organizasyonlar burada dağılımı, bazıları yönetimi, bazıları ise tedariği üstlenecektir. Birbirine esnek bağlı bir çok organizasyonun oluşturduğu sanal bir kurumu gözünüzde canlandırın; Geleceğin iş modeli budur. Günümüzde, yeni kapasiteler oluşturmadan önce mevcut olan kapasiteleri en iyi kullananlar başarılı olacaktır. Büyük organizasyonlar ise, esnek ve yaratıcı küçük ünitelere ayrışmak zorundadır Bir küçük organizasyon için yapılması gereken, kapasitesinin çok iyi nitel ve nicel analizini yapmak ve hazır kapasitelerle paydaşlıklar oluşturarak esnek entegrasyonlar oluşturmaktır.

3. GLOBALİZASYON: Sanayileşmiş, büyük devletlerin pek yayılmış iddiaları, ABD'nin liderliğinde bir dünya düzenidir. Bu böyle olmayacaktır. Tarih ve coğrafya hangi üretim süreçleri için ilgili kaynakları sunuyorsa, orada esnek, yaratıcı kobi entegrasyonları oluşacaktır ve girişimciliği kobilere bırakmış olan devletler standart, insansız ve yığınsal üretimi gerçekleştireceklerdir. Üretim süreçlerinin karmaşıklaşması, uzmanlaşmanın derinleşmesi, entegrasyonun çapı, dile bağlı devlet birliklerini, daha da ileride dünya devletini gerekli kılacaktır. O halde günümüz küçük üretici organizasyonları, içinde bulundukları coğrafyanın tarihsel derinliklerini dikkate alarak hangi üretim alanında ve o üretim alanının hangi sürecinde çalışması gerektiğini çok iyi belirlemelidir. Bu onlar için olmak yada olmamak sorunudur. Kısaca globalleşme yerel ihtisaslaşması olmayan oyuncuları oyun dışına itecektir.

Tüketici gözüyle dünya ülkelerinde dolaşıyor olsak, pazarı nasıl görürüz? Az gelişmiş ülkelerde, baskın olarak tarımsal ürünlerin sokaklarda, en fazlasından gölgelikli pazar yerlerinde satıldığını görürüz. Gelişmekte olan ülkelerde baskın olarak, şehir merkezindeki caddelerde, dükkanlar içinde sanayi ürünlerini görürüz. Gelişmiş ülkelerde artık ihtiyaçlarımız için esnek çözümler alışveriş ve yaşam merkezlerinde insanlara dünya markaları garantileri ile hizmet olarak sunulmaktadır. Tüketici az gelişmiş ülkede domates alır salçasını yapar, gelişmekte olan ülkede salça alır yemeğinde kullanır, gelişmiş ülkede bir gıda zincirinde mesela hamburger alır, sosunda salça vardır. Gelecek, yerel ihtisaslaştığımız konuda otomasyonla ve dünya çapında bir entegrasyonla bir dünya markası içinde yer almaktan geçmektedir.

Türk Dünyası'ndan dünyaya türkçe markalar sunma becerisi, milletimizin varlığının en temel gücünü oluşturacaktır.

Çarşamba, Aralık 03, 2008

Türk Birliği

· Türk'e inanmayan, Türk'ü sevmeyen, Türk'ü övmeyen, Türk'ün milli seciyesini yaşamayan, Türklük ülküsünü taşımayan insanların bu memlekete hizmet edebileceklerine hiçbir zaman inanmayınız.

· Milliyetçilik inancını benimsemeyen, ona karşı düşünceler serdeden, hele milliyetçilik duygusunu gerici bir fikir olarak görenler, değil hizmet etmek, her zaman ihanet edebilme durumunda olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

· Bir millet düşünün, medeni kanunu kopya, ceza kanunu, icra iflas kanunu, borçlar kanunu ve usul kanunu ve amme mevzuatı kopya olarak adapte edilmiş. Bu durumların bizi acı acı düşündürmesi gerekmez mi?

· Bir millet düşünün, kendi tarihine, kendi sanatına, kendi örf ve adetlerine, kendi eserlerine savaş açmış. O memlekette yaşamak gerçek milliyetçileri azaba sürüklemez mi?

· Bir millet düşünün; eğitim düzeni keşmekeş ve düzensizliği ifade eder. Öğretmen ve talebe arasında sevgi ve saygı hisleri kalmamış. Sadece gün geçirmek ve korkuyla eğitim verilen.

· Bir üniversite düşünün; şekil kopya, mana kopya, kitap kopya, metod kopya, giyim kopya. Üniversitelerin başına gerçek bilim adamları değil siyasi güç sahibi görevliler geçiyor. Böyle bir üniversite de gerçek ilim adamları yetişebilir mi?

· Çıkın sokağa ve dükkanların, otellerin, eğlence yerlerinin isimlerine bakın hepsi yabancı!...

· Kimisi batıyı taklit eder, kimisi maziyi. Yaşayan yok, liyakat ve ehliyeti gerçekten taşıyan yok. Bizi bu hale koyan kim? Bizi kültürümüzden ve medeniyetimizden ayırıp çırılçıplak soyan kim?

· Sakalınız çember ise gericisiniz, yobazsınız. Keçi sakal bırakmışsanız ilericisiniz, aydınsınız. Bu şerefsiz fikrin yaratıcısı kim? Bu haysiyetsiz anlayışı ülkemize yayan kim?

· Burası bizim vatanımız. Altıda üstüde bizim bu toprakların! Sıradağlar gibi şehitler vermişiz! Camiler, minareler, cemevleri, köprüler, hanlar, hamamlar, türbeler, dergahlar ve saraylar bizim. Mevlana, Yavuz, Fatih, Yunus, Sinan, Atatürk bizim! Sıradağlar gibi kahramanlar yatmaktadır bu topraklarda. Denizlerin altı levent kemikleri ile dolu. Fikirde, sanatta, idarecilikte, adalette ve fazilette dünyaya örnekler vermişiz… Batıdan her gün ithal ettiğimiz; yeni renklerin, yeni seslerin karşılığında neler veriyoruz bunu hesap edeniniz var mı?

· Türk olmak suç, Türk'üm demek kabahat oldu. Bölüp parçalamak istedikleri unsur uludur. Ben Türk'üm dinim cinsim uludur diyor ATA. Tarihimizin önemli liderleri hep kötü görülüyor. Ulu önder büyük Türk Atatürk gibi değerli şahsiyetler din düşmanı faşist gösterilmek isteniyor. Bunu nedenini araştıranınız var mı?

· 1938'den günümüze kadar bir eser bırakmamış olan Türkiye Cumhuriyeti Türkleri gelecekte nasıl anılacaktır. Tarihin her safhasında bir Türk çıkıp Dünyaya karşı gelmemiş mi? Atilla kimin? Oğuz Han kimin? Fatih kimin? Timur kimin? Unutmayalım TARİH GELECEK NESİLLERİN BİZLERE EMANETİDİR.

· "Efendiler, muhterem milletime tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların, kanlarında ve vicdanlarındaki asil cevheri tahlil etmekten biran feragat etmesi." Diyor Atatürk… Son 70 yıldır gelen Hükümet sahiplerinin kaç tanesinde bu asil unsur olan Türk lider bulunmaktadır tahlil edeniniz var mı?

· Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ne idi ki kısa zamanda bu badireye düştük. Bölücülük ve Türk düşmanlığı hadiseleri; nasıl bir politika takip edilmiştir ki bu boyutlara ulaşmıştır. Selçuklu ve Osmanlı'dan beri devletin temelini kanla, irfanla ve imanla kuranlar temeli böyle atmışken ve Cumhuriyetin temeli de bu iken…

Gaflete düştük, gaflete devam ediyoruz.

· Tarih diyor ki; Devlet işlerinin başına devletin kurucusu olan millette mensup olanlardan başkası geçince o devlet inkıraz bulur, yani millet istikbalini kaybeder. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başında mutlaka Türkler bulunmalıdır. Türk'ten başkasına inanmayın, güvenmeyin…

· Aydınlar kendilerini aydınlatmadan halkı aydınlatma peşine düşmüşler. Eline kalem alıp iki satır yazı yazan aydın kesildi başımıza. Gerçek aydınlarımızı ise solcudur, sağcıdır diye dışlamışız. Peki, elimize ne geçti? Uğur Mumcu aydınlığı ile ışıtırken etrafı öldürüldüğünde elimize ne geçti? Nihal Atsız'a hakaret ve iftiralar attık da elimize ne geçti? Bizler başkalarının aydınlarını tepemize çıkarırken, kendi aydınlarımızın ışığını söndürmeye neden bu kadar meraklıyız? Işığı sahte, nuru yosma, bilgisi yalancı aydınların peşinden gitmeye neden bu kadar meraklıyız?

Günümüzün mazisinden koparılarak köksüzleştirilmiş aydınlarına Yahya Kemal'in KOCA MUSTAFA PAŞA adlı şiirinin son mısraları olan

Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük,

Budur alemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.

Sızlatır bazı saatler dayanılmaz bir acı,

Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı.

İyi bir örnek vermektedir.

· Hedeflerimizin olmaması ne acı. Be acı ki gelecek planlarımız yok. Milli duygularımızı Kurtlar Vadisi gibi bir filmde Polat Alemdar'da görüyoruz. Hedeflerimizin olmaması ne acı. Birlik içinde olmamamız ne acı…

Kendime bu anlamda hedef çizerken Atatürk'ün belirlediği ve her safhada bir ok gibi kalplere, beyinlere ve vicdanlara sapladığı o müstesna sözleri ve kaideleri kendime şiar edindim.

Bu nedenle Türk ve Türklükle ilgili gelecek strateji planları yaparken içinde bulunduğumuz Orta Doğu'nun coğrafi ve siyasi yapısını iyi tahlil ve analiz etmek gerekli. Bu konuda bendenizin naçizane araştırmaları sürmektedir.

Son yıllar gerek milletimize gerekse vatanlarımıza karşı iç ve dış düşmanlarımızın bölücü, yıkıcı ve mütecaviz davranışları mutlaka dikkate alınmalıdır. Düşüncelerimiz ve planlarımız Türk ve Türlüğün yüceltilmesi, yükseltilmesi ve gerek teknolojik, gerekse sanayi bakımından en ileri seviyelere sabırla, yüksek erdemle, üstün çabayla, birlik içinde ve geçmişten ders alarak taşınması olmalıdır.

Stratejimiz sadece Türk coğrafyası ile sınırlı kalmamalı. Gerek yurtlarımızda gerekse komşu devletlerde vukua gelen olayların üstün ve ehil beyinlerce analiz edilmesi ve kişileri yönlendirmesi şarttır. Orta Doğu'ya yön verecek siyasi ve stratejik planının projelendirilmesi ve bunun bir an evvel hayata geçirilmesi yararımıza olacaktır.

Türk Birliği;

Yıllar önce Sovyet Rusya'nın dağılması sırasında devlet büyüklerinin ve hükümet sahiplerinin yapması gereken Türk Birliği'ne ulaşılmasında hala geç değildir.

Sovyet Rusya'nın dağılması bizler için sürpriz olmamalıydı. Bu olayların yöneticisi ve yönlendiricisi olmalıydık. Diğer taraftan Tito'nun ölümünden 10 yıl sonra parçalanan Yugoslavya'nın da dağılmasında başrolde olmalıydık. Zira Atalarımızın kanla, imanla ve erdemle sahip oldukları bu topraklar hala Türk'ündür. Bizler de bu fırsatları iyi değerlendirmeliydik. Türkiye'de artık bir şeyler değişmek zorunda.

Dünyanın yeni ekonomik ve politik, yeni bloklaşmalarına da müdahil olmalıydık. Yıllardır adeta dirsek teması devam ettirilen Avrupa Birliği (AB)'ye etkileyici tesirimizin olduğu söylenemez. Avrupa Ortak Pazarı (AOP)'nin bir AB olacağı ve sınırlarının Atlantik'ten Urallar'a kadar uzayacağı, parası- bayrağı- sınırı ve ordusu bulunan bu teşkilatın Avrupa İmparatorluğu'ndan başka bir şey olmayacağı bilinmeliydi. Hele hele bu imparatorluğa karşı ABD ve Japonya ekonomik güçlerinin kayıtsız kalmayacakları ve yeni oluşumlara sebep olacakları da gayet açıktı. Nitekim 90 milyon nüfusu ve dünyanın en ucuz iş gününe sahip Meksika, nüfus kültür seviyesi yüksek ve tabii kaynaklar bakımından fevkalade zengin Kanada ve dünyanın en son teknolojileri ve üretimine sahip ABD. Bunlar bir araya gelerek Kuzey Amerika İmparatorluğunun temelini atmışlardır bile.

Uzakdoğu'da ise Japonya üstün teknolojisi, Çin ucuz iş gücü ve zengin tabii kaynakları, Malezya, Endonezya, Avusturalya zengin tabii kaynaklar yüklü ülkelerin meydana getirdiği bir başka imparatorluğun kuruluş hazırlıklarını tamamlamak üzereler.

Dikkat edilir ise dünyada yine 30- 35 yıl öncesi gibi üçlü (Doğu-Batı Bağımsızlar) bloklaşma olacaktır. Ancak bu defa Türk Alemi (Balkanlar'dan Çin sınırına kadar olan alan), Hindistan Yarım Adası, Fars, Arap, Afrika ve Güney Amerika sömürü alanları olarak tefrik edilmiştir. Rekabet bu mahal ekonomileri üzerinde geçecektir.

Daha ilerleyen zaman içerisinde ABD ve AB Rusya ve Çin gibi güce karşı birleşecektir. Bunun yanında Çin ve Rusya'da içinde bulundukları ittifakları güçlendirerek Bloklarını birleştirecek ve sömürü alanlarına yakın topraklar oldukları dolayısıyla daha da etkin olacaklardır.

Türk Aleminin şimdiden dördüncü güç yada ileride birleşilecek olması durumunda üçüncü güç olarak teşkilatlanası elzemdir. Bu husus, müstakil- muhtar kişilik sahibi olmak, mamur ülke, müreffeh millet, güçlü devlet için temel politikalardan biridir.

Bloklarda aramızdaki ekonomik ve teknik farkın en kısa zamanda kapanması ve dünya olaylarını yönlendirmek veya sebep olmak gibi bir duruma gelebilmek için 20-30 yıl sonrasını düşünce ve iş olarak bugünden yaşamaya başlamamız şarttır. Bu hususun da en kolayı planlı düşünmek, projelendirmek ve projeyi uygulamaktır. Öylesine bir plan ki, blokların 20-30 yıl sonra yaşayacakları tespit edilerek yapılmalıdır.

TÜRKBİRDEV BURADA DEVREYE GİRİYOR!…

TÜRKBİRDEV 2017 Projesi fikir önderlerinin liderliğinde ve bizlerin katılımıyla bir an evvel gerçekleştirilmelidir. Türk birliği kurulmalıdır. Geleceğimizi garanti altına almak istiyorsak kurulmalıdır.

Eğitim birliği ile dünyanın en iyi üniversiteleri ve en ünlü bilim adamları yetişecektir.

Siyasi birlik ile dünyanın içine gireceği kaos ortamından en az zararla çıkacağız.

Askeri birliktelik ile blokların çıkar savaşlarında kendi safımızı koruyacak görevimiz olan mazlum ülkelerin çıkarlarını koruyacağız.

Kültür birliği ile kaybolan milli ve dini kültürümüzü canlandıracak ve birliğimizin temellerini sağlamlaştıracağız.

Eğer her ne sebepten bu birlik kurulamaz ise gelecekte evlatlarımız küresel yönetimin baş aktörü değil, sömürü ülkesinin kölesi olacaklar.



İhsan Serin