Pazartesi, Ağustos 30, 2010

BANU AVAR’DAN HER CÜMLE ALTI ÇİZİLECEK BİR YAZI…

Açıkca anlaşıldı ki PKK ve yandaşlarının ‘boykot’ manevrası Atlantik ötesinden kararlaştırılmıştı. İnce hesaplar yapılmıştı. ‘Boykot-Hayır’ cephesi bütünleştirilecek, Halk ‘Hayır’dan uzaklaştırılacaktı.
Şimdi alenen ortada ki:
PKK ‘EVET’ diyor.
APO ‘EVET’ diyor.
BDP ‘EVET’ diyor.


AKP yalanlıyor ama iktidarın, ‘evet’e yol hazırlamak için adımlar attığını PKK liderlerinden Karayılan açıklıyor.
‘Ateşkes kararının devlet ile Öcalan arasında sağlanan temaslar sonucu alındığını’ söylüyor. ‘Görüşme talebinin Türkiye Cumhuriyeti devletinden geldiğini’ belirtiyor.

Ve Güneydoğu Anadolu’da faaliyet gösteren STK’lar bir bir dökülüyor: Hepsi koro halinde ‘EVET’ diyorlar . Güneydoğulu işadamları da ekranlardalar. İmaj konusu düşünülmüş. Pek Amerikanca! Üstlerinde bir örnek beyaz gömlekleri var.
‘EVET’ diyeceğiz!’ diyorlar. ‘Daha derin ve geniş kapsamlı bir değişim süreci başlayacak. Bu referandum aslında yepyeni bir anayasaya ön basamak olacak.’
Tercümesi ‘Güneydoğuya özerkliğin yolu açılacak!’

‘Baba, oğul ve kutsal ruh’!
Tablo net! Pazarlık ‘Sen bana Evet ver! Ben sana Özerklik!’ çerçevesinde gelişiyor.
İktidar ve terör örgütü arkalarında Amerika, ‘Baba, oğul, ve kutsal ruh’ olarak, hristiyan üçlemesini tamamlıyorlar.
Fener Patrikhanesi, Sümela’da Pontus’a ‘EVET’ çığlıklarıyla onlara eşlik ediyor.
Dengeyi kaçırmamak için, Ermeni kilisesinin Akdamar’dan atacağı ‘EVET’! çığlıklarını, referandum sonrasına ertelediler. ‘Van Ermenidir!’ korosunun sahne alışını, 19 Eylül’de planlıyorlar.

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh, kararlı! Türkiye topraklarını BOP haritasına uygun biçimde bölmeye ‘EVET’ diyorlar!
Her birinin değişik sebepleri var. Ama oyunun kuralını Baba koyar. ‘Baba’, dünyayı işgal eden küresel şirketler. ‘Baba’, yerli işbirlikçi ve taşeronlara tabii ki hak ettiklerini verecek. En önemlisi, görevlerini layığıyla yaptıkları takdirde, onları deliğe süpürmeyecek.
Kutsal Ruha gelince, bu haçlı oyununda PKK’yı oynuyor. ‘Baba’ya yeni bir İsrail hediye etmek için çabalıyor. Görevi, en münbit maden ve petrol topraklarını Türkiye’den ayırıp dünyayı yönetme hevesindeki çetenin emrine sunmak.! Yeni kurulan devlet, devamlı kaos üreten bir makine olarak, Amerikan kılıcını, Ortadoğu’da sallayacak!
Bush söylemişti. Türkiye Avrasya’nın kilidi! Türkiye’den Çin’e kadar uzanan Avrasya, tüm dünyadaki doğal zenginliklerin dörtte üçünün sahibi!
Avrasya’ya açılan bu kilit kırılırsa, ‘tek dünya devleti’ne giden yol açılacak. Kaynakları giderek tükenen emperyalizmi, en az 100 yıl rahat yaşatacak ve savaştıracak, enerji ve madenler yağmalanacak!

Elazığ- Dersim- Diyarbakır hattı!
Bu projenin önünde duran güç Türkiye’dir. Hükümetler tamamdır da halk ‘halledilememektedir! 100 yıldır tüm zaafları didiklenmektedir.
Boşuna Rize’den İskenderun’a hatlar çizilmemiştir.
Rize Çayeli Bakır yataklarından başlayın, Elazığ Maden’e, Palu’ya, Sivrice’ye oradan Diyarbakır Ergani’ye, İskenderun’a inin.
DÜNYA ÇELİK TRÖSTLERİ O HATTAN BESLENİR.
Almanya 2. Dünya savaşına o bölgenin kromundan aldığı güçle girmiştir.
Atatürk’ün vefatından bu yana, dünya tröstlerinin gözü maden diyarı Maden’de, Ergani’de, Bakır diyarı DİYARBAKIR’da, gümüş kapısı DER-SİM’de (bkz C. Özakıncı) ya da Tunç elleri Tunceli’dedir. Yani Elazığ- Dersim- Diyarbakır hattında 100 yıldır yaratılan kaosun nedeni bellidir.
Lütfü Ergene dostumuz, muazzam arşivi ile bana ışık oluyor. Bakın ne diyor:
Yıl 2010. Başta Almanya, İsveç ve Norveç olmak üzere dünyadaki çelik üreticisi ülkelerin yıllık ortalama bir milyon ton civarında ham Krom ihtiyacını karşılamaya devam eden Türkiye, bir çılgınlık sonucu hala Krom destekli -yani nitelikli- çelik üretememektedir.
Türkiye’de Demir Çelik İşletmeleri diye boy gösteren fabrikalarda ise ne yazık ki neticede basit anlamda inşaat demiri üretilmektedir.
Nitelikli çelik üretmek için gerekli olan ham Krom’u ferrokrom haline dönüştürme faaliyetinden, Elazığ Ferro Krom fabrikası özelleştirilip kapatılarak vazgeçilmiştir.

Tıpkı İskenderun Demir Çelik’in kuruluş aşamasında ABD, gizli raporlarla ‘Türkiye’deki bu gidişin durdurulması’ emrini verdiyse (Bkz. A. İlhan Hangi Atatürk), Ferro krom’un da akibeti farklı olmamıştır. Türkiye her ağır sanayi adımında engellenmiş, ‘Sen ham maden sat! Yoksa bedel ödetiriz!’ denmiştir.

‘EVET’ ile paylaşılacak Hazine!

Kısacası bölge bir hazinedir. Küresel çete, ÖZERK KÜRDİSTAN aşamasında, bu hazineyi bölge ileri gelenleri, işadamları, örgüt yandaşlarıyla ‘paylaşacağı’ mesajını yaymaktadır. Aynı anda ‘işine bakmaktadır’!
(Afganistan’da Irak’da da aynı mesajları vermişti. İşgal başladığında önce içerdeki yandaşlarını temizledi. )
Küresel çetenin en önemli işi, kucağında büyüttüğü siyasiler, ekonomistler hukukçularla önündeki tüm engelleri kaldırmak için bir Anayasa yapmaktır.
Bunun ilk aşaması olan REFERANDUM yasadışı şekilde gündeme taşınmıştır.
EVET için ‘Yedi düvel’ çalışmaktadır. Çünkü EVET, Ergani, Çayeli, Tunçeli, Maden kromu, altını bakırı gümüşü petrolü demektir.

O nedenle, ABD ve Avrupalı büyükelçi ve konsoloslar, ‘EVET’ çığlıkları atarak yurdun dört bir yanını dolaşmaktadır.En çok ziyaret edilen bölge ne hikmetse (!) ELAZIĞ- ERGANİ hattıdır. (Dipnot 1)

Onlar küresel şirketlerin memurlarıdır. 300 küsur yabancı şirket , ŞİMDİLİK, Danıştay ve Anayasa mahkemesi engelleriyle ‘uğraşarak’ bu servete el koyabilmektedir. Yeni Anayasa ile önlerindeki tüm engeller kalkacak, hazine ayaklarının dibine düşecektir!
İşte bu nedenle dünyayı yöneten küresel şirketler koro halinde ‘EVET’çidir.
EVET ile ele geçecek servet, Suriye sınırında 4 trilyon dolarlık petrol, (dipnot 2), güneydoğunun münbit topraklarında yatan bakıra yani altına, gümüşe, kroma, doğrudan el koyma imkanı.. Servetin boyutunu siz hesabedin!

Selim Kotil, küresel çetenin ,iktidarla üleşiminden örnekler veriyor:
Örneğin İsrail devletini kurduran Rothschield ailesi ile Başbakanın damadının genel müdür olduğu Çalık Grubu, Anatolia Minerals firmasında % 50 şer ortaklar. Bu firma 4 milyon dönüm arazi kapatmış durumda.
Fethullah Gülene yakınlığı ile bilinen Koza Grubu 6 milyon dönüm arazi ve 500 ruhsatla bu işin en önünde.’

EVET için her şey mübah!
İşte bu üleşim nedeniyle, AKP hükümeti, Yabancılara Toprak Satışı Kanununu Yargıya takılmadan geçirmek zorunda. Tapu kanununu çıkarmak
Yabancı Şirketlerin Taşınmaz Mal Edinmelerine izin vermek zorunda.

Bunların önünde duran yargıyı ezip yoketmek zorunda.
EVET çıkarsa, bu yağmaya karşı açılmış tüm davalar kapanacak. Küresel ‘Baba’ topraklara madenlere petrole el koyacak, ‘Oğul’ deliğe süpürülmeden koltuğunda kalacak ve hazineden pay alacak, ‘kutsal ruh’ kukla devletten pay kazanacak, saraylarda yaşayacak. Feodal ağalıktan krallığa sıçrayacak. Yöre halkı acından ölmeye devam edecek. Bugün Silvan’da iftarını açacak ekmeği olmadığı için kendini asan ‘Hacı’nın, iftar açmak için gideceği bir evi de olmayacak.Bu kabus gerçekleşirse, Güneydoğu Anadolu, Afganistan , Pakistan ve Irak halkının kaderini paylaşacak!
Bu bir yedi düvel oyunudur. Ve oyunun son perdesidir.
Bu oyunda batının 300 küsur şirketi, ağzından salyalar akıtarak, diş geçirdikleri doğal zenginliklerimize el koymak için yeni Anayasa beklemektedir.

Durum artık PARTİLER ÜSTÜ bir durumdur. Ne yazıkki gerçek bir muhalefet uzun yıllar önce budanmış ve yeri boş kalmıştır. Lider olabilecek kişiler öldürülmüş ya da içeri tıkılmıştır. EVET’in geçmesi halinde, ‘aydın’ sıfatlı pek çok kişi de aynı akibeti paylaşacaktır. Görev HALK’ındır!
Hangi partiye yakın olunursa olunsun, Türkiye’nin Bekası için, bu milletin geleceği, varlığı, devamı için, emperyalist odakların son oyunu bozulmalıdır!


HAYIR demek farzdır.

Banu AVAR

Cumartesi, Ağustos 21, 2010

ÇARŞI'DAN 12 Eylül Mesajı

'Hayır' demek yetmez! Nayır ulan nayır!

05 Ağustos 2010

Beşiktaş taraftar grubu Çarşı, 12 Eylül'de düzenlenecek referandumla ilgili görüşlerini açıkladı...
İşte o açıklama:

Bugün, Çarşı olarak duruşumuzun neden ve sonuçlarını açıklamak üzere burada bulunuyoruz.
Gençliğimizi 12 Eylül cuntasıyla çalan zihniyetin devamı olan; hayatımızı dayatılan yasaklar, baskılar, zulümler ve işkencelerle karartarak, emperyalizmin hedeflediği şekilde iktidara gelenler, yeni bir tiranlık kurmak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yapı taşlarını parçalamak için, “evet” dememizi istiyor…
“Kel Hasan – Hasan Kel” arasında fark yaratarak, yoksul halk kitlelerine makarna, kömür ve boş umutlar dağıtarak iktidardaki süreçlerini palazlanarak geçirenler, “evet” dememizi istiyor…
YÖK’ü kaldıracağız diyerek iktidar olanlar, kendi YÜK’lerini yaratmanın hazzıyla, “evet” dememizi istiyor… 
Memura “grevli, toplu iş sözleşmeli grev hakkı” vaat edenler, memuru kapı-kulu yapma gayesiyle alel-acele hukuksuz atamalarla kendi kadro katarlarını yaratanlar, “evet” dememizi istiyor…
Cennet yurdumuzda var olan doğal enerjileri; rüzgârı, güneşi adil ve verimli kullanmak varken, devasa tahribatı bilinen nükleer enerjiyi ve onun batmakta olan çok-uluslu nükleer santral şirketlerini rantçı teşviklerle palazlayan, HES ile doğal hayatı tahrip eden projeleriyle yaşamımızı zindan edenler, “evet” dememizi istiyor…
2002 öncesi, tarım ve hayvancılık ülkesi konumunda olan yurdumuzun dünya pazarında söz sahibi olması için yeni projeler yaratmak varken; “fındık piyasasını işbirlikçi yöntemlerle İtalyanlara, şekeri ve pamuğu İngilizlere, hububatı Amerikalılara, hayvancılığı ise Siyonistlerle işbirliği yapan araplara” devredenler, “evet” dememizi istiyor…
Bir türlü doymak bilmeyen iktidar hırsıyla her yere her şeye egemen olma hissi ve kirli planlarıyla sivil toplum kuruluşlarında, spor kulüplerinde hatta köy ve mahalle derneklerinde söz ve yetki sahibi olmak ve emperyalizme daha şirin görünmek için halkımızı ikram etmek isteyenler, “evet” dememizi istiyor…
Bilimsel özerk eğitim yerine daha bilinçsiz kitleler yaratmak adına; eğitim ve öğretim sistemini tarumar ederek, cumhuriyet okullarına medrese sistemini getirmek isteyenler, “evet” dememizi istiyor…

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve onun değerlerine dil uzatanlar, “evet” dememizi istiyor…

Şimdi bize dayatılan iki seçenek var:  ya 12 Eylül cunta anayasasına sözde “hayır”,  ya da banayasaya, “evet” …

Her ikisi de emperyalist işbirlikçilere onay anlamı taşıdığından, bizler hayır diyoruz!

Çarşı olarak; bugüne kadar içimizdeki Beşiktaş, yurt ve halk sevgisini tribünlerden sokaklara taşıyarak toplumun vicdanı olmaya çalıştık. Bu zamana kadar karşılıksız bir sevdanın mücadelesini verdik ve bedellerini ödedik, hiçbir vakit de bundan imtina etmedik.
Çarşı olarak; 12 Eylül cuntasının devamı olan 1982 anayasasına “Hayır” derken, 12 Eylül cunta anayasasının perçinlenmesini sağlayacak referandum sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin değişmez ilkelerini
değiştirip emperyalizme sunanlara da bir çift sözümüz var:

size de; hayır ulan!
belagat yok!
feragat yok!
çarşı var!
ama hayır demek yetmez!
nayır ulan nayır !

                                                    ÇARŞI